Arşivİnanç Özgürlüğüyle İlgili Haberler

Süryaniler açısından din ve vicdan özgürlüğü / Syriac perspective on freedom of religion and conscience

28.11.2011, Şabo Boyacı- suryaniler.com

Summary in English below.

Irkçılığa Dur De girişimi ve Sosyal Değişim Derneği tarafından 19-20 Kasım 2011 tarihleri arasında Bilgi Üniversite’sinde düzenlenen “Nefretin Sesini Birlikte Kısalım Mı” etkinlikleri kapsamında düzenlenen etkinliklere Din ve Vicdan Özgürlüğü başlığı düzenlenen oturuma Süryanileri temsilen sitemiz yazarlarından Şabo Boyacı katılmış ve bu konudaki etkinlikte Süryaniler açısından din ve vicdan özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntıları dile getirmişti. Sizlere yazarımız tarafından bu panelde yapılda konuşmanın tam metnini aşağıda sunuyoruz;

Din ve vicdan özgürlüğü, bireylerin vazgeçemeyeceği temel hak ve hürriyetler arasında önemli bir yere sahiptir. Fakat bu özgürlük, sadece bireyler için değil aynı zamanda dini azınlık mensupları için de hayati öneme sahiptir. Ülkemizde din ve vicdan özgürlüğünü ifade eden laiklik ilkesi ne yazık ki din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak yanlış bir şekilde tanımlanmış; insanlara bütün toplumsal alanlarda ve eğitimde bu düşünce empoze edilmiştir. Oysaki gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan laiklik ilkesi devletin bütün inanç gruplarına eşit mesafede durması ve onlara adaletle yaklaşması demektir. Devletin inanan inanmayan tüm görüşlere eşitlik mesafede durması, hiçbirini öncelememesi ve diğerine müdahale etmemesi, şeklinde tarafsızlık ilkesi din ve vicdan özgürlüğünü sağlayacaktır. Din özgürlüğüne müdahale değil koruma olmalıdır.

Laiklik ilkesinin sorunlu tanımlanması nedeniyle Türkiye’nin gerçek anlamda bir inanç politikası olmamıştır.Ne yazık ki bu ülkede inanç politikaları siyasilerin ikili ilişkileri ile yürütülmektedir. Oysa Avrupa’yı incelediğimizde her alanda kuralların hakim olduğunu görüyoruz ve bu kurallardan bütün gruplar eşit oranda faydalanıyor. Maalesef ülkemizde hiçbir alanda kurallar olmadığından eşit haklar bir türlü gündeme gelmiyor ve varolan sorunlar yukarıda belirtildiği gibi sorunlar siyasi ikili ilişkilerle çözülmeye çalışılıyor.

Süryaniler bu toprakların yerleşik en eski halklarından biridir.Geçmişi mezopotamya’nın beş bin yıl öncesine kadar giden Süryaniler medeniyete ve insanlığa çok önemli katkılar sunmuş bir halktır. Hammurabi’nin Kanunları, Dünyanın yedi harikasından biri olan Babilin Asma Bahçeleri, İsa’dan önceki Latin Felsefesini yaptıkları çevirilerle Arap dünyasına tanıtmaları, Anadolu’da kurulan ilk üniversiteler insanlığa sundukları birkaç katkıdan bazılarıdır. İsa Mesih’i ilk olarak kabul eden ve hristiyanlığı kabul eden kavimdir. Hristiyan dünyasındaki dinsel tartışmalardan oldukça etkilenen bu kadim halk tarihsel süreçte dinsel tartışmalar nedeniyle bölünmeler yaşamış ve bugün yeryüzünde yedi farklı anlamda isimle anılan gruplar haline gelmiştir. Tarihsel süreçte bu kadar önemli bir role sahip olan Süryaniler ne yazık ki cumhuriyet öncesi ve sonrası  uğradıkları çeşitli ayrımcılıklar ve gördükleri haksız muameleler yüzünden bu topraklardaki sayıları, yaşanılan göçler nedeniyle hızla azalmış bulunmaktadır.

Türkiye cumhuriyetinin kurucu antlaşması olan Lozan’da gayrimüslim halkların hukuki statüsünü düzenleyen 37.nci ila 44 maddelerinden genellikle Türkiye’de bilinen Ermeni, Rum ve Yahudiler faydalanmıştır. Oysaki kendileri de gayrimüslüm olan Süryani halkı nedense bu saydığımız maddelerden faydalandırılmamıştır.  Bugün bile bu konuda kafa karışıklığı devam etmektedir. Hukuki statütünün belirsizliği Süryanilerin bir çok haktan mahrum kalmasına sebep olmuştur. Öncelikle diğer gayrimüslim unsurlara tanınan okul açabilme ve kendi dillerinde eğitim görebilme şansları hiç olmamıştır. Bu ise sahip oldukları dillerini  yaşatabilme olanaklarını ortadan kaldırmıştır. Günümüzde Süryaniceyi bu ülkede konuşabilen insan sayısı; Süryanilerin kendi nüfuslarının içinde  yüzde 1’dir. Bu dili yazabilen insan sayısı oranı ise daha da düşüktür. Netice itibarıyla Süryaniler dini azınlık gruplarının sahip olması gereken kendi anadilinde öğrenim görebilme hak ve hürriyetinden mahrum kalmıştır.

Tabiatıyla Lozan’ın 37 ve 44.üncü maddeleri içerisine dahil edilmeyen Süryaniler vakıf kurma ve kurdukları vakfa bağış yapabilme özgürlüklerinden de yoksun kalmışlardır. 1936 Vakıf Beyyanamesi kararından sonra diğer dini azınlık gruplarının vakıfları da günümüze değin büyük sıkıntılar yaşamışlar ve vakıf mallarının büyük bir kısmını kaybetmek zorunda kalmışlardır. 1936 Beyannemesi ile vakıflar kendilerine vakf edilmiş gayrimenkulleri tapuda tescil ettirmeleri istenmiştir. Bu şarta uyamayan vakıfların ellerindeki vakıf malları hazineye geçirilmiştir. 1974 yılında ise Yargıtay aldığı bir kararla dini azınlık grubu mensuplarını yabancı saymış ve mülk vakf edebilme ve mülk edinebilme haklarını ellerinden almıştır.

2002 ve 2007 yılında vakıflar yasasının yeniden düzenlenmesi ile azınlık vakıfları bir nebze olsun rahatlamışlardır. 2011 yılında çıkartılan kanun hükmündeki kararname ile azınlık vakıflarına ait olan devletin kamulaştırdığı veya üçüncü şahısların eline geçen taşınmazların iadesi için bir olanak sağlanmıştır. Ne yazık ki basında okuduğumuz haberlere göre bu taşınmazların sadece yüzde 10 gibi bir kısmı vakıflara iade edilmiştir. Geriye kalan yüzde doksanlık taşınmaz ise ne yazık ki iade edilmemiş ve bir şekilde azınlık vakıfları mağdur edilmişlerdir. Bu taşınmazların çok büyük bir kısmı Ermeni, Rum ve Yahudi gruplarına ait iken Süryanilere ait bir taşınmazın olmaması dikkat çekicidir. Bunun en büyük nedeni de Süryanilerin vakıf kurabilme konusunda hukuksal statü dolayısıyla çektikleri sıkıntılardır. Örneği Süryanilerin İstanbul’da şu anda sahip oldukları tek vakıf Tarlabaşında bulunan Meryem Ana Kilisesi Vakfı’dır ve bu vakıfın vakfiyesi Osmanlı imparatorluğu zamanından kalmadır.

Habere ulaşmak için tıklayınız.

Summary

One of the authors of the suryaniler.com website (a site on Syriacs in Turkey) Şabo Boyacı participated in the Panel on “Freedom of Religion or Belief” organized by Stop Racism (Irkçılığa Dur de) and Association on Social Change (Sosyal Değişim Derneği). He notes the problems of the Syriac minority in Turkey, among others, the diminishing of the population as a result of discrimination and oppression experienced over the years, the non-recognition of the Syriac community as a non-Muslim religious minority under the Lausanne Treaty even though the comply with the criteria, the impossibility of providing education in their mother tongue, the problems concerning the difficulty to establish foundations similar to “community foundations” that the Lausanne minorities were allowed to keep, the difficulties for establishing new churches and recently the description of the Syriac as “traitors” in the 10th Grade History books.

_____________________________________________________________________________________________

 

Related Articles

Back to top button