
Dinî istismar ve şiddet kavramı, inanç özgürlüğü savunuculuğunda nasıl bir yer tutabilir? Rümeysa Çamdereli, yazısında Türkiye bağlamında tartışmalı ama giderek görünür hâle gelen bu meseleyi ele alıyor.
Rümeysa Çamdereli
Dinin şiddet aracı olarak kullanıldığı birçok örneğe tanık oluyoruz. Ancak bunlar hakkında konuşmak kutuplaştırıcı bir siyasetin etkili olduğu Türkiye’de oldukça karmaşık bir mesele hâline gelebiliyor. Oysa hem kamusal hem de özel alandaki güç sahibi kişi ve kurumların, dini bir istismar veya şiddet aracı olarak kullanması, inanma veya inanmama özgürlüğü açısından en önemli sorunlardan biri.
Bu yazı, “Farklı Boyutlarıyla Türkiye’de İnanma(ma) Hakkı: İnsan Hakları Odaklı Bir Değerlendirme” raporunun zorlamaya tabi tutulmama hakkı bölümü için yapılan arka plan çalışmasından hareketle yazıldı. Burada, söz konusu meseleyi temel alarak hem literatüre dayalı özet bir kavramsal tartışma hem de Türkiye’den örnekler aracılığıyla kavrama dair savunuculuk önerileri sunmak amaçlanıyor.
Metodoloji
Raporun yazım süreci için öncelikle, “manevi şiddet,” “manevi istismar” ve “dinî şiddet” kavramlarına dair çevrimiçi ilgili makaleler listelendi ve incelendi. Bu süreç bu yazıya da temel sağladı.
Literatür taramasının ardından, Türkiye bağlamını derinlemesine anlamak amacıyla 16 Kasım 2024’te bir odak grup toplantısı düzenlendi. İkincil travma riski göz önünde bulundurularak toplantı, doğrudan deneyimlerden ziyade katılımcıların uzmanlıklarına odaklandı. Toplantıya, din temelli istismar ve şiddet hakkında çalışan sekiz uzman katıldı. Burada aktarılanlar, literatür taramasında erişilen verilerle birlikte analiz edildi. Yazının devamında, analizde öne çıkan noktalar yer alıyor.
Din temelli istismar ve şiddet literatürde nasıl yer alıyor?
Din temelli istismar ve şiddet kavramına dair çalışmalar oldukça yeni. Öyle ki, taramalarda karşılaşılan en eski akademik kaynaklar 2017 civarında yayımlanmış. Ancak bu tarihten sonra yapılan çalışmaların oldukça çeşitli ve çok sayıda olması da dikkat çekici.
Manevi istismar kavramı ABD’de kullanılmaya başlandı ve ardından İngiltere ve Avustralya’da yayıldı. Rocio Figueroa ve David Tombs’un “Spiritual abuse: A Case Study of servant of God’s Plan” makalesine göre manevi şiddetin tanımı bu konuda çalışan yazarların bakış açısına göre değişiklik gösteriyor.
Heart and Justice for Muslims Collective’in (Müslümanlar için Sevgi ve Adalet Kolektifi) tanımı en kapsayıcı olanlardan:
Dinî öğretileri, dinî otoriteyi ve erkek ayrıcalığını belirli davranışları haklı göstermek için kullanmak. Örnekler: İstismarcı, hesap vermekten kaçınmak için ‘Senden daha çok biliyorum,’ ‘Gizli evlilik caizdir,’ ya da ‘Erkeklerin kadınlardan bir derece üstünlüğü vardır,’ diyebilir; istismarcı çokeşlilik tehdidini kullanarak eşini cinsel ilişkiye zorlayabilir; istismarcı, ‘iffet’ bahanesiyle kurbanın ne giyeceğini kontrol edebilir.
Klaus Kiessling’in makalesinde manevi istismar, üç biçimde ele alınıyor: “manevi ihmal, manipülasyon ve şiddet.” Bu kavramlar şu şekilde özetlenebilir:
- Manevi ihmal: Dinî öğrenim sürecinde alternatif kaynak veya bilgilerden mahrum bırakılma.
- Manipülasyon: Örneğin, Kuran’da doğrudan bir referans olmamasına rağmen, erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu söyleyerek kadınların manipüle edilmesi.
- Taciz ve şiddet: İbadet yeri veya yurtlar gibi dinî kurumlarda meydana gelen istismar ve ihmal olayları.
Görüldüğü üzere temel sorun, dinî bilgi veya yapılar aracılığıyla oluşan güç dengesizliği. Bazı durumlarda, dinî kurumlar veya topluluklar ya da dinî bilgi akışı, belirli kişilere yaptırım gücü sağlayabiliyor. Diğer durumlarda ise bilginin gücü, bilerek bilgiden mahrum bırakılan bireylere karşı bir manipülasyon aracı olarak kullanılabiliyor.
Kavram Türkçede nasıl kullanılabilir?
Odak grup toplantısının başlangıcında, spiritual abuse and violence kavramının doğrudan Türkçe çevirisi (manevi istismar ve şiddet) sunuldu. Ancak toplantıda, kavramın Türkçeye “manevi” yerine “dinî” ya da “din temelli” olarak çevrilmesine yönelik eğilim baskındı.
Devlet tekelinde kurumsal bir baskıyla karşı karşıyayken bunu böyle maneviyatla ilişkili bir yerden ele almak açıkça söylemek gerekirse bana da oldukça yumuşak geldi. (…) Eskiden [Türkiye’nin] Ulusal Kalkınma Planları’nda Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını takip etmekle ilgili bir motto vardı. Şimdi bunun yerine yeni bir kavram çıkmış: ‘Manevi ve millî değerlerimizi koruyacağız.’ Tam olarak neden bahsediyoruz? (Akademisyen Katılımcı)
Tartışmada, “manevi” kelimesinin Türkçede hükümet ve diğer güç sahibi kişi ve kurumlar tarafından genellikle Sünni İslam dışında kalan farklı inanç biçimlerini bastırmak için belirsiz bir araç olarak kullanıldığı vurgulandı. Ayrıca, bazı muhafazakâr toplulukların “manevi şiddet” kavramını, LGBTİ+’lar, farklı İslami yorumlara inananlar ya da kıyafet tercihleri nedeniyle kadınlar gibi grupları tehdit olarak nitelemek amacıyla kullanabildiği belirtildi. Bu doğrultuda, katılımcılar Türkiye bağlamında “dinî istismar ve şiddet” (din temelli/dinî istismar ve şiddet) ifadelerinin daha uygun olduğu konusunda ortaklaştı.
Türkiye’den bilinen örnekler
Türkiye’de dinî şiddet ve istismar, toplumsal hayatın farklı alanlarında deneyimleniyor:
Başörtüsü meselesi: Devletin başörtüsünü kamusal alanda yasaklaması geçmişten bugüne bir devlet şiddeti örneği olarak zihinlerde yerini korurken, ailelerin kız çocuklarını dinî gerekçelerle başörtüsü takmaya zorlaması da bir başka baskı biçimi olarak dikkat çekiyor. Genç kadınlar, “Yalnız Yürümeyeceksin” platformunda dinî gerekçelerle maruz kaldıkları baskıları, istismarları ve hak ihlallerini anonim olarak paylaşarak bu konuda bir farkındalık yaratıyor.
Tarikat yurtlarında ve ortak yaşam alanlarında yaşanan baskılar: Tarikat ve cemaat yurtları ile evlerinde yaşanan zorlamalar Türkiye’de sık sık gündeme geliyor. Enes Kara’nın trajik hikâyesi, bu baskının ne kadar yıkıcı olabileceğini gözler önüne seriyor. Bir tarikat yurdunda yaşadığı baskılar nedeniyle intihar eden Kara, dinî istismarın en çarpıcı sembollerinden biri hâline geldi. Yakın zamanda öğrencilerin sabah namazına kalkmaları için baskıya uğradığı bir örneğin, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir yurtta yaşanması konunun daha da kritik bir boyuta doğru ilerlediğini gösteriyor.
Alternatif dinî yorumlara karşı baskı mekanizmaları: Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan bir kadının alternatif dinî yorumları nedeniyle işinden atılması, kurumlar aracılığıyla uygulanan kurumlar aracılığıyla uygulanan dinî baskının bir örneği. Diyanet’in bazı hadis yorumlarına dair görüşleri nedeniyle kadınlara dava açması, yine başka bir kurumsal baskı vakasını temsil ediyor. Bu davalara karşılık olarak “Kadınların Aklı Yargılanıyor” adlı bir kampanya başlatılmıştı. Başta Havle Kadın Derneği olmak üzere farklı yapılar günümüzde bu baskıları ifşa eden çalışmalara ev sahipliği yapıyor.
Sorun neden bu kadar göz ardı ediliyor?
Dinî şiddet ve istismar, genellikle “bireysel” veya “istisna” olaylar olarak tanımlanarak gündemden düşürülüyor. Ancak bu tür olaylar, bireysel olmaktan ziyade, sistematik bir yapıya işaret ediyor. Tarikatlar, dinî cemaatler ve kamunun ilgili yapıları, dinin bir baskı ve manipülasyon aracı olarak kullanılmasına olanak sağlıyor. Aile içinde yaşanan istismar ve şiddet olaylarını, özellikle de din temelli vakaları, takip etmek ve kayıt altına almak neredeyse imkânsız hâle geliyor.
Özellikle Türkiye gibi, seküler bir anayasaya sahip olsa da muhafazakâr bir toplumsal yapıya sahip ülkelerde, dinî şiddet ve istismarı konuşmak ciddi bir dirençle karşılanıyor. Bu direnç, mağdurların deneyimlerini görünmez kılıyor ve çözüm yollarını engelliyor.
Şiddeti önlemek ve şiddete maruz kalanları desteklemek için neler yapılabilir?
Türkiye bağlamında dinî istismar ve şiddeti önlemek ve bu tür olaylardan etkilenen kişileri desteklemek için atılması gereken pek çok adım bulunuyor. Bunlardan bir kısmı uzun vadede uygulanabilir. Ancak bazıları, sivil toplum tarafından kısa vadede hayata geçirilebilir.
Kavrama yönelik nicel ölçekler ve veri oluşturulmalı
Reçel Blog ve Yalnız Yürümeyeceksin gibi platformlarda dinî istismar ve şiddet mağdurlarının bireysel deneyimlerine dair kapsamlı bir veri bulunuyor. Ancak, bu alanda özellikle inanç özgürlüğü hakkının korunması ve şiddetin önlenmesi için savunuculuğu güçlendirmek için nicel verilere de ihtiyaç var. Literatürde bu tür nicel veriler için geliştirilen ölçekler mevcut (örneğin Keller). Bu ölçeklerin Türkiye bağlamına uyarlanması ve Türkiye genelinde veri toplanması, ülkeye özgü durumun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.
Kavram daha geniş bir şekilde sivil toplum aktörleriyle tartışılmalı
Dinî şiddet kavramı özellikle hane içi şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet vakalarında dikkate alınmalı ve bu alanlarda çalışan savunucularla daha fazla tartışılmalı. Kavramın sahadaki gözlemler ve ihtiyaçlarla ne ölçüde örtüştüğü, aynı zamanda hangi açılardan kolaylaştırıcı bir potansiyel taşıdığı üzerine ortak düşünme alanları oluşturulmalı. Türkiye’nin çok katmanlı yapısı (farklı dinî ve etnik kimlikler, coğrafi koşullar, siyasi arka planlar vb.) dikkate alındığında, kavramın farklı gruplarla tartışılması Türkiye bağlamına uyarlanması açısından anlamlı olur.
Mevcut destek hatları ve sosyal hizmetler gözden geçirilmeli
Türkiye’de şiddete maruz kalan kişilere hizmet veren mekanizmalar, özellikle de sivil toplum örgütleri, hizmetlerini dinî istismar ve şiddet mağdurlarının özel ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleyebilir. Toplanan verilerden hareketle, ilgili kamu kurumlarının kısa ve uzun vadeli değişimlere yönelik bilgilendirilmesi sağlanabilir.
Türkiye’de dinî istismar ve şiddet, toplumun farklı kesimlerinde gözlemlense de konunun konuşulması ve çözüme yönelik adımlar atılması için bir tartışma zeminine ihtiyaç var. Kavramın savunuculukta etkin şekilde kullanılabilmesi ve bu alanda daha fazla destek sağlanması için yapılacak tartışmalar hem şiddete maruz kalanların görünürlüğünü artırır hem de toplumsal dönüşümü destekler.