Hatırlamak ve Hiç Unutmamak…
Özgür Kaymak doktora kapsamında yaptığım mülakatlarda, Rum bir görüşmeci Yedikule’de yaşadığı geceyi zihinsel haritasında sakladığı detaylarıyla sanki dün yaşamışçasına “valla diken diken oluyor vücudum hala....” diyerek aktarıyor.
6-7 Eylül olayları Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerinin üçünün de kolektif belleğinde baskın olan bir travmadır. Rum cemaati Kıbrıs meselesinden dolayı özellikle İstanbul’daki Rumların evlerinin, işyerlerinin, kutsal mekanlarının hedef alınması sonucu maddi ve manevi açıdan diğer iki cemaate göre daha fazla zarar görmüştür.
6-7 Eylül olayları sonrasında toplu bir göç yaşanmasa da kendi ülkelerinde eşit yurttaş olarak görülme umutlarını kaybetmeye başlayan Rumları yaşadıkları büyük güven kaybı içlerine kapalı, izole ve pasif bir hayat yaşamaya itmiştir. 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, 1964 zorunlu göçü, 1974 Kıbrıs Harekatı, sağ-sol çatışmaları ve 1980 askeri darbesi ile Rum cemaati yıllara yayılı bir şekilde sürekli göç vermiştir. Bugün itibari ile İstanbul’da yaklaşık 3 bin kişilik bir cemaat yaşamaktadır.
6-7 Eylül’ün görsel belleği genelde İstiklal Caddesi üzerindeki yağmanın, yerlere saçılmış malların, kumaşların ya da cadde de park etmiş tankların görüntüleriyle belirlenmiştir.
İstiklal Caddesi dışında İstanbul’un birçok farklı semtinde ve Adalar’da o gece yaşanan travmanın izlerini yaşayanların anlatılarında halen takip etmek mümkündür.
Olayların büyük bir şiddetle yaşandığı semtlerden biri de Yedikule’ydi. 6-7 Eylül olayları İstanbul kent uzamında bir parçalanma yaratmıştır. Özellikle Rumların yoğun olarak kümelendikleri birçok semtin demografik haritasını sarsmıştır.
1950’lerin ortasına kadar “küçük Paris” olarak anılan ağırlıklı olarak orta sınıf Rumların, Ermenilerin ve diğer iki cemaat kadar kalabalık olmasa da Yahudilerin de yaşadığı Yedikule’nin demografik haritasında olaylardan sonra büyük bir kırılma gerçekleşmiştir.
Maddi ve manevi büyük zararların yaşandığı Yedikule’yi artık kendilerini güvende hissetmedikleri için terk eden/etmek zorunda kalan Rumlar, Kurtuluş, Şişli, Cihangir, Beyoğlu gibi cemaatlerinin daha yoğun olarak kümelendiği şehrin merkezindeki semtlere geçmiştir. Zamanla semt bir Rum ve Ermeni semti olmaktan biraz daha uzaklaşarak, orta-alt sınıf bir Müslüman semti kimliğine bürünmüştür.
Doktora çalışması kapsamında yaptığım derinlemesine mülakat görüşmelerinde, Rum erkek bir görüşmeci Yedikule’de yaşadığı geceyi zihinsel haritasında sakladığı bütün detaylarıyla sanki dün yaşamışçasına “valla diken diken oluyor vücudum hala….” diyerek aktarıyor:
“Aya Constantin kilisesine girdiler, bizim evin tam karşısında, Yedikule’de. Bir bidon benzin aldılar ve döktüler. Yedikule’de korkunç bir şeydi. Roma yanıyor. Kiliseleri yaktılar. Despotların mezarlarını açtılar… mermerleri açtılar… Afedersin ne arıyorsun mezarda? Neler yaptılar… Benim bunları gözüm gördüğü zaman 17 yaşında delikanlıydım. Bir gün evvel de Rumların evini tebeşirle işaretlemişlerdi. İkinci gün tabi patladı bu iş. Dememe kalmadı 20 dakika sonra jeeplerle, kamyonetlerle çapulcular çarıklarla geldiler. Valla diken diken oluyor vücudum hala…. Dilim korkudan yapışmıştı, tüküremiyordum. İndikleri zaman Aya Constantin kilisesine girdiler, bizim evin tam karşısında. Bir bidon benzin aldılar ve döktüler. Biz de gençtik o kalabalığın içinde girdik içeri. Hüviyet de soruyorlardı. P. T. yazdığı için ismi çıkartamıyorlardı. Başladı yanmaya, çatı düşecek, nasıl kurtulacağız? Kız kardeşim de aynı zamanda sezaryenle evde yatıyor, doğum yaptı. Bizi Süleyman beyler kurtardı. 12’den sonra örf-i idare ama duman ettiler zaten. Menderes’in kabahati. Menderes sebep oldu, engelleyebilirdi. İstanbul bitti, yandı. Ne ararsan var yerlerde. Ondan sonra her taraf yandı, bitti. Çapulcular abimin evine girdiler, evinde ne varsa ne yoksa hepsini kırdılar. Antika şeyler… ayakkabıları çıkardılar yeni ayakkabı giydiler.
Derken kızım, yanıyor.. Şimdi ne yapacağız dedik? Babannem 85 yaşında, kızkardeşim yatakta. Kıvılcım sıçrasa ev de yanacak. Allahtan Mehmet hemen geldi, üst teğmendi, herkesi toparladık ve kalas koyduk kapılara. Harp gibiydi, bak diken diken oluyor vücudum. Kalasları koyuyoruz, bunlar 10 kişi filan. Biz şalteri indirdik, simsiyah oldu içerisi. Büyük kardeşim, benden iki yaş büyüktü N., o zaman lakerda kesen bıçaklar vardı. Dediler ablalarınıza kötülük yapacaklar. Ama nasıl çapulcuuu…. fazla da uzatırsam romandır bu. Yukarda da ikonalar vardı, 8 odalı evlerdi. Eski ikonalar vardı. Kandili de yakardı annem. Bir kapıdan giriyorlar, bahçeden dönüp arka kapıdan çıkıyorlardı. Daha evvelinde, ablam çıkıyor eniştemle, bunlar kamyonla iniyorlar. Bulgar macırları vardı “şerefsizler bize neler yaptınız gavurlar hepinizi keseceğiz” diyorlardı. Ablam Türk bayrağını aldı koydu “gel ulan vur delikanlıysan” dedi. Kapıştık, birer yumruk biz de yedik. Ucuz kurtulduk. Ablam “Türkler bu hareketleri yapmaz” dedi. Eniştemi de perişan ettiler, 20 kişi saldırdı bize.” (Rum, Erkek, Yaş:67) (ÖK/EKN)