Trabzon-Malatya-İskenderun üçgenindeki rahip cinayetleri / Priest Murders in Trabzon-Malatya-Iskenderun
20.11.2011, Hurriyet
Summary in English below.
Hürriyet’in uzman yargı muhabiri Ali Dağlar’ın üçüncü kitabı ‘Rahip Cinayetleri’ geçen hafta çıktı. İşte Trabzon’da Rahip Andrea Santoro, Malatya’da biri Alman üç misyoner ve ıskenderun’da Piskopos Padovese cinayetlerinin analiz edildiği kitaptan çarpıcı satırbaşları.
Kitapta son beş yılda işlenen rahip cinayetlerine gelmeden önce; tetikçiler tarafından ağızbirliği etmişçesine gerekçe olarak gösterilen ‘misyonerler ve misyonerlik faaliyetleri’ kavramsal olarak açıklanıp, tarihsel arka plana iniliyor. Yazar bu incelemeyi yaparken aslında Anadolu’ya 200 yıl önce ilk adımlarını attıkları andan itibaren merkezi idare tarafından adım adım takip edilen misyonerlerle ilgili bugün yaşanan kafa karışıklığını da gidermeye çalışıyor. ABCFM arşivlerinde bulunan misyoner mektupları da misyonerlerin kendilerini, ‘kurtların ortasında kalmış bir kuzu’ olarak nitelediğini de ortaya koyuyor. Osmanlı’nın çöküş döneminde ortaya çıkmaları nedeniyle saray tarafından büyük devletlerin ajanı muamelesi gören misyonerlerin faaliyetlerinin zamanla sıfıra inmesinde Cumhuriyet yönetiminin benzer bakışının etkisinin büyük olduğu vurgulanan kitaptan ilgi çekici bir kesit; süper valilik kavramının en az 150 yıllık bir geçmişi olduğunu gösteriyor bize: “Harput’taki misyon, anlam ve önem bakımından bölgede ilk sırayı alıyordu. Harput, 1834 yılında devletin merkezileştirme tedbirleriyle karşı karşıya kaldı. Osmanlı Kumandanı Mehmet Reşid Paşa, Sivas-Harput-Diyarbakır bölgesinin Süper Valiliği’ne getirildi ve Padişah II. Mahmut’un reform tedbirlerini Doğu’da uygulamak üzere geniş yetkilerle donatıldı. Reşid Paşa Kürt emirliklerinin dağıtılması ve aşiretlerin boyunduruk altına alınması amacıyla bir sefer düzenledi; vergilerin devlet tarafından doğrudan toplanması öncelikli hedefti. Urfa’da Katolik kilisesi açma izni alınması üzerine kadı, müftü, imam ve diğer ileri gelenler Katolik kilisesinin inşasına karşı çıktılar. Cami avlusunda şöyle haykırışlar işitildi: “Avrupalı rahipler dışarı, burada ne Latin rahipleri, ne de Katolik kilisesi istiyoruz!”
Rahip Andrea Santoro cinayetinin en yakın görgü tanığı G.K. saldırıya uğramış, şehri terk etmiştir. Gizlendiği yerden ilginç iddialarda bulunur: “O gün gördüğüm kol ve ‘Allahu ekber’ diye bağıran ses asla 16 yaşındaki bir çocuğa ait değildi. O cinayeti 16 yaşındaki bir çocuğun tek başına işlemesi mümkün değil. O çocuk ve ailesi organizasyonun bir parçası. Bu cinayet, arkasındaki büyük güçlerce organize bir şekilde çok iyi planlandı ve tam kilisenin kapanacağı saate ayarlandı. Cinayetten sonra tatbikat da yapılmadı. Yeni bir Ağca yaratılmak isteniyor.”
Telefonları dinlenen kişilere ait listelerin içeriğine dair çarpıcı bir detay polis raporuna yansır. şöyle denilmektedir raporun giriş bölümünde: “ıhbar ekinde gönderilen ve Jandarma ıstihbarat ve adli birimlerinin takip ettiği telefon kayıtlarına ait liste kontrol edildiğinde, 18.04.2007 günü meydana gelen cinayet olayının maktullerinden Tilman Ekkehart Geske’nin eşi olan ve bahse konu dosyanın müştekisi Suzanne Geske ve aynı dosya müştekilerinden Yılmaz Çakar isimli şahısların ve bunlarla beraber pek çok yabancı kişinin ‘Radikal Dini Gruplar’ başlığı altında, olay sonrası dönemde Jandarma ıstihbarat birimince iletişimlerinin takip edildiği anlaşılmıştır.”
Summary
The Daily Hürriyet’s experienced correspondent Ali Dağlar has published a book titled “The Priest Murders”. The book analyzes the murders of Priest Santoro in Trabzon, the killing of three missionaries in Malatya and the killing of Bishop Padovese in Iskenderun. Dağlar looks at both how missionary activity is viewed by the state and highlights the complex network behind the murders.
______________________________________________________________________________________________