Eğitim sistemi ve din eğitimi / System of Education and Religious Education
Zaman, Atilla Yayla, 16.03.2012
Summary in English below.
Ülkede neredeyse bir tek ev bulunamaz ki formel eğitimle ilişkisi olmasın ve çocukların okullarıyla ilgili soru ve sorunlar tartışılmasın. Birçok hanede aile hayatı sadece eğitim etrafında döner. Anne-babalar bilgi ve mali güçleri çerçevesinde çocuklarının eğitimi için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çabalar. Bu arada devlet de mütemadiyen birçok mesleği icrayı eğitime bağlayan regülasyonlar yapar veya mevcut regülasyonları yeniler. Bu yüzden eğitim çok yönlü ve çetrefil bir beşeri faaliyet türü hâline gelir ve onunla alâkalı ihtilaf ve kavgalar asla eksik olmaz.
Şu son birkaç haftadır TBMM’de ve medyada cereyan eden olaylar ve tartışmalar, hatta kavgalar, bunun işareti ve sonucu. Buna rağmen, söylemek gerekirse, taraflar yeterince açık ve net olmaktan uzak. Gerçek düşünce ve talepler doğrudan olmaktan ziyade dolaylı ve üstü örtülü biçimde ifade ediliyor, laflar dolandırılıyor, eğilip bükülüyor. Bunca laf kalabalığını temizlersek problem bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Türkiye’de eğitim sistemiyle ilgili anlaşmazlık ve çekişmelerin merkezinde yatan konu (veya mesele) din eğitimidir. Din eğitimi doğrudan ve yeterince dürüst tarzda ele alınmadığı için onun üzerinden bütün eğitim sistemini şu veya bu doğrultuda dizayn etme çabaları ortaya çıkıyor. Herkes eğitim sistemini ana iktidar alanı olarak gördüğü için şiddet ve hiddetle “nasıl bir eğitim sistemi” tartışmasında taraf oluyor. Bununla beraber iki ana blok var: Bir tarafta muhafazakâr demokratlar diğer tarafta sosyal demokratlar. Birinciler daha ziyade dindar Sünnî geleneğe dayanıyor ve velilerin çocuklarına örgün öğretim içinde, sade suya tirit olmayacak genişlik ve derinlikte bir din eğitimi aldırabilmesini savunuyor. İkinciler ya dinle daha az ilgili ya da dine kayıtsız, bazen karşı ve din eğitiminin genelde ya örgün öğretim içinde hiç olmamasını ya da dini inanç değil dinler bilgisi eğitimi şeklinde verilmesini istiyor. Birinciler dini iyi mümin ve iyi insan olmanın ön şartı olarak görürken ikinciler dinin modern bilim ve hayatla ilgisi olmayan, tamamen vicdanlara gömülmesi gereken bir anakronik fenomen olduğunu düşünüyor. Yanılma payını da peşinen kabul ederek söylemek gerekirse, birinci çizgi siyasi olarak AKP’de, ikinci çizgi CHP’de tecessüm ediyor. MHP’nin durumu karışık. Tabanı AKP’ye, tavanı CHP’ye yakın. BDP’nin de CHP’ye yakın olduğu söylenebilir.
Din eğitimi her toplumda bir ihtiyaç. Dinlerin yaşaması, dindarların kendi çocuklarına dinlerini bilgi, inanç ve hissediş olarak aktarmalarına bağlı. Bütün dindarlar bu konuda gayet hassas ve dikkatli davranır. Tek başına evinde veya inançdaşlarıyla birlikte eğitim kurum ve kuruluşlarında çocuklarına dinini öğretir. Buna hakkı vardır. Dini inancı olmayanlar veya sekülerleşmiş inananlar bunu anlamsız ve gereksiz bulabilirler, ama bu düşünce yalnızca kendilerini bağlar ve başkalarının hayatı hakkında ahkâm kesmelerini ve onlara müdahale etmelerini meşrulaştırmaz. Ne çağdaşlığa, ne bilime, ne uzmanlığa atıf bu temel kuralı değiştirebilir. Bu yüzden televizyon programlarındaki veya TBMM’deki tartışmalarda, eğitimci akademisyenlerin, gazetecilerin, politikacıların ikide bir çağa, modernliğe dünyadaki eğilimlere, bilime atıf yapmaları beyhudedir ve saçmadır. Din eğitimine getirilebilecek tek sınır, evrensel insan haklarına saygıdır. Gerisini sadece aileler ve reşitseler öğrenciler bilir.
Din eğitimi temel bir toplumsal ihtiyaçsa, bu ihtiyaç nasıl karşılanacaktır veya karşılanmalıdır? Mesele işte budur. Burada iki ana yol bulunur. Din eğitimi ya bir kamu hizmeti olarak düzenlenir ve devlet tarafından üstlenilir; ya da devletten uzaklaştırılır ve tümüyle topluma bırakılır. Ben, çok yakın zamanlara kadar, ikinci yolun daha uygun ve doğru olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi farklı görüşteyim. Devletin eğitim sisteminin mütehakkim patronu olduğu bir ülkede ikinci yolu takip etmek hem imkânsız hem de gayri âdil. Eğitimin devlet tekelinde olması, toplumun eğitime tahsis edebileceği bütün kaynakların devlet tarafından emilmesi, toplumu devlet dışı bir örgün dini eğitim sistemi kurmaya mecalsiz bırakıyor. Mesela en büyük dini grup olan Sünniler açısından bakıldığında, camilerin bu fonksiyonu üstlenmeyi başaramayacak bir kurum olduğu görülüyor. Dergâh, tekke ve zaviyelerin “devrim” adına kapatılmış olması Alevileri zaten sistematik din eğitimi yapmak bir yana dini bilgi ve kültürlerini geleneksel ortamda yeniden üretmekten dahi aciz duruma düşürdü. Gayrimüslimlerin şansı da nüfuslarının azaltılması yüzünden eridi. Bu durumda, dini eğitime devletin tekeli altında tuttuğu örgün öğretim içinde yer vermekten başka çare yok gibi görünüyor.
Summary
Yayla comments on recent debates about religious education in the Turkish education system. There seem to be two fundamental groups, first, there are those who desire their children to receive religious education within the public education system and secondly there are those who do not want religious education in the public education system and support education about religions. Yayla observes that religious education is a need in every society and calls for a liberal, egalitarian and just way of solving this problem.
________________________________________________________________________________________