Arşivİnanç Özgürlüğüyle İlgili Haberler

Yeni Anayasada Diyanet: Gerçekçilik ve Geçerlilik / The Diyanet in the New Constitution: Realism and Relevance

anayasaizleme.com / 22.06.2012

Mine Yıldırım

Summary in English below.

Türkiye’de düşünce, din veya inanç özgürlüğünün korunması meselesi ele alındığında  Diyanet kurumunun işlevi, rolü ve etkisi üzerinde durulması olmazsa olmaz bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Kuşkusuz Diyanet devlet geleneği içindeki köklü yeri, çok kapsamlı ve çok boyutlu olan görev alanı ve devlet idaresi içindeki yeriyle irdelenmesi gereken pek çok farklı yönü olan bir kurum. Ancak burada bazı kilit noktalara değinmekle yetinilecek.

Yeni anayasa süreci içinde bir tarafta, laik veya dinlere karşı eşit uzaklıkta bir devletle Diyanet kurumunun uzlaşmadığına işaret ederek, Diyanet’in tümüyle kaldırılması veya yapısının dinsel çeşitliliği yansıtacak şekilde değiştirilmesini isteyen değerlendirmeler dile getirildi. Diğer tarafta, Diyanet’in hizmetlerinin tek bir mezhebe bağlı inananlara fayda sağladığını söyleyerek eşitsiz bir muameleye maruz kaldıklarını dile getiren dini gruplar, ya Diyanet’in kaynaklarının diğer gruplara da adil bir şekilde dağıtılmasını istediler ya da Diyanet’in tamamıyla kaldırılmasını talep ettiler. Buna karşılık, Diyanet kurumu konusunda sessiz kalan grupların mevcut yapının devamından rahatsız olmayacakları tahmin edilebilir. Hükümetin Diyanet’e ilişkin politikalarını yeni anayasada Diyanet kurumuna ilişkin düşünceleri için birer gösterge olarak alacak olursak, aynı yapının anayasada korunmak isteneceği ve sonrasında yasal ve idari adımlarla Diyanet’in daha da güçlendirileceğini öngörmek mümkün olabilir.

Diyanet’in kaldırılması gerçekçi mi?

Birçok kişinin dile getirdiği “Diyanet kurumunun kaldırılması gerçekçi değil” değerlendirmesi Diyanet kurumuna ilişkin tartışmalarda belirleyici bir varsayım gibi görünüyor. Bu varsayım bu konuda  inceleme, değerlendirme ve çözüm önerilerinin pek de fazla ileri götürülememesine neden oluyor. Oysa, Diyanet’e ilişkin eşitlik ilkesini gözeten yeni bir düzenleme, mevcut mağduriyete çözüm sağlanması için “hem gerçekçi hem de geçerli bir taleptir.” Diyanet kurumuna ilişkin mevcut düzenlemeleri benimseyen ve meşru gören toplum kesimleri eşitliğin gerektireceği değişimlere karşı çıkabilir. Ancak, Türkiye’nin insan hakları yükümlülükleri dolayısıyla bu konuda geniş bir özgürlük alanına sahip olmadığı hatırlanmalıdır.

Mevcut Diyanet kurumunun eşitsiz bir durum yarattığını kabul etmemek kimse için mümkün görünmüyor. Bir tarafta yeni anayasanın dini gruplar açısından “gerçek eşitlik” sağlaması konusunda toplumsal bir mutabakat varken, diğer tarafta söz konusu açık eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla köklü adımlar atma konusunda siyasi isteksizlik kabul edilemez.

Anayasa Mahkemesi 1971 yılına ait bir kararında Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin devlet memuru statüsünün Anayasa’nın laiklik ilkesiyle çelişmediğine karar verirken, kontrolsüz dini özgürlüğün ve bağımsız dini örgütlenmenin Türkiye için tehlikelerle dolu olacağı varsayımını dikkate almıştı. Bu değerlendirme Diyanet kurumunun mevcut haliyle kalmasını savunan bir kesimin düşüncelerini hala yansıtıyor olabilir ve geçerliliği tartışılmalıdır. Ancak, bu kaygı eşitsizliğin devamının sürdürülmesi için yeterli/geçerli değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devletlerin bir hareket veya örgütlenmenin görünüşte dinsel amaçlarına uygun faaliyetleri varken, toplum veya kamu güvenliğine zarar verecek faaliyetleri olup olmadığını soruşturma hakkını tanımıştır (Maunussakis ve Diğerleri Bulgaristan Başvuru No. 29221/95 ve 29225/95). Öte yandan devletler, din veya inanç özgürlüğünün eşitlik ilkesi gözetilerek hayata geçirilmesine olanak verecek yasal bir çerçeve yaratma yükümlülüğüne de sahiptirler. Türkiye’de bu ikisi arasında bir dengenin bulunması gerekiyor.

Toplumun bir kesiminde Diyanet kurumundan belirli düzeyde bir din hizmeti alabilme beklentisi de Diyanet kurumunun varlığının devam etmesini savunur nitelikte. Bu beklenti her ne kadar anlaşılır olsa da, kendisini Diyanet’in geleneği ve öğretisi dışında kalan inançlı bireylerin böyle bir beklentisi olamamasıyla yan yana konulduğunda geçerliliğini önemli ölçüde kaybetmektedir. Bu nedenle bu talep,  yeniden gözden geçirilerek, eşitlik ilkesiyle nitelendirilerek dile getirilmesi gereken bir talep olarak karşımıza çıkıyor.

Diyanet kurumunun devamlılığı ve hatta her boyutuyla daha da kapasitesinin güçlendirilmesi yönünde bazı talepler Diyanet kurumunun ülkede “çimento” işlevine sahip olması bağlamında dile getiriliyor. Bu yaklaşımın ülkenin dinsel çeşitliliğini ne kadar dikkate aldığı ve devletin tarafsızlığını ne ölçüde yansıttığı sorgulanmalıdır. Birlik ve beraberliğin,  Diyanet kurumu üzerinde kurulması aidiyet açısından dar bir temel oluşturur. Oysa, farklı inanç gelenekleri dışlamayacak bir aidiyet kurgusu,  Türkiye’yi insan haklarının etkili bir şekilde korunmasına daha uygun bir çerçeveye yaklaştıracaktır.

Diyanet’in, Sünni Müslümanlar da dahil olmak üzere, tüm inanç gruplarına mensup bireylerin ve inanmayanların düşünce, din veya inanç ve diğer  hak ve özgürlükleri üzerindeki etkisi değerlendirilirken, eşitlik ilkesinin göz ardı edilemeyecek bir ilke olduğunu kabul etmemiz şart. Temel olarak eşitlik ilkesi tüminsanların eşit olmalarından ötürü yasalar önünde eşit muameleye tabii olmaları gerekliliğidir.  Kamu kurum ve görevlileri tüm görev, yetki ve kaynaklarını bu ilkeyi gözeterek yürütmekle yükümlüdür. Pratikte, kurum politikalarına (çözümlerine) ilişkin tüm kararlar, bütçe planlaması ve uygulaması, işe alım ve görevlendirme, vs. adımlarında genel eşitlik yükümlülüğüne uyulmalıdır.

Diyanet kurumuna dair olası değişiklikler Diyanet’in teolojik açıdan özgürlük alanını genişletecek düzenlemeler için de gereklidir ki, bu da başka bir yazının konusu olacaktır.

Yazıya ulaşmak için tıklayın.

Summary

Despite demands from some of the religious groups for a profound change regarding the constitutional position of the Diyanet (Directorate of Religious Affairs) that have been voiced in the context of the debates concerning Turkey’s new Constitution it may be reasonably foreseen that the constitutional arrangement regarding the Diyanet will be preserved in the new Constitution. On the one hand there is the assumption that abolishing the Diyanet is not “realistic”, yet on the other hand the obvious questions pertaining to equality that are raised by its structure and activities constitute “relevant” challenges to maintaining the Diyanet as it is. The principle of equality creates legal obligations for Turkey and the Diyanet is not exempt from these obligations. 

_____________________________________________________________________________________________

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu