ÇalışmalarEtkinlikler

“Din veya inanç özgürlüğü ve cinsiyet eşitliği” webinarı yayında!

İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin “Din veya inanç özgürlüğü ve cinsiyet eşitliği” başlıklı webinarı, 1 Temmuz 2021’de düzenlendi.

Moderatörlüğünü Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder‘in üstlendiği webinarda, Oxford Üniversitesi Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Programlar Direktörü Dr. Nazila Ghanea ve BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi (CEDAW) Başkan Yardımcısı Nahla Haidar El Addal’ın katılımıyla din veya inanç özgürlüğü ile toplumsal cinsiyet eşitliğinin kesişim alanında yer alan konular konuşuldu.

Webinarda Nazila Ghanea, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi de dahil olmak üzere, cinsiyet eşitliği ve din veya inanç özgürlüğünün pek çok uluslararası sözleşmeyle ve ulusal yasalarla korunduğunu aktardı. İnsan hakları hukuku açısından kadın haklarının ve din veya inanç özgürlüğünün birbirleriyle bağlantılı ve ayrılamaz haklar olduğunu vurgulayarak din veya inanç özgürlüğünün herkesi koruduğunu söyledi. Ancak, cinsiyet eşitliği ve din veya inanç özgürlüğü haklarının bir bütünün parçası olarak yeteri kadar ele alınmadığını dile getirdi. Ayrıca, devletlerin uluslararası insan hakları yükümlülüğüne bakıldığında, aslında devletlerin din veya inancı çoğunluktan farklı olanları daha fazla koruma yükümlülüğü olduğunun altını çizdi.

Ghanea, bütün hakların bölünmez bütünlüğü üstüne kurulu olan insan hakları sözleşmelerindeki herhangi bir hakkın başka haklara zarar verecek şekilde yorumlanamayacağını ve cinsiyet eşitliği ve inanç özgürlüğünün de bu bağlamda ele alınması gerektiğini belirtti. Dolayısıyla, insan hakları sözleşmelerinin din veya inanca dayalı tüm uygulamaları meşru kıldığına dair bir algının olmaması gerektiğini, aksine başkalarının hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği durumlarda bazı uygulamaların kısıtlanabileceğini aktardı. Ghanea, din veya inanç özgürlüğünün cinsiyet eşitliği önünde bir bariyer olarak sunulduğunda buna karşı çıkmak gerektiğini dile getirdi. İnsan hakları örgütlerinin de din veya inançla ilgili meselelere odaklanmaktan, din adına konuşmaktan ve dinî argümanlar kullanmaktan çekinmemesi gerektiğini aktardı. Son olarak, toplumsal cinsiyet alanında çalışan kişilerin ve dinî aktörlerin beraber çalışarak her iki hakkın geliştirilmesinde rol oynayabileceğini dile getirdi.

Nahla Haidar ise birçok devlet tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) ve cinsiyet eşitliğinin hala radikal görülebildiğini belirtti. Haidar, CEDAW’a getirilen çekincelerin yüzde 60’ının din temelli çekinceler olduğunu vurguladı. Sözleşmelerdeki çekincelerin gerekçelerinin çoğu zaman siyasi motivasyon içerdiğini ve devletlerin aslında dini liderleri sıklıkla paydaş olarak kabul etmediğini ve bu iki alan arasında diyalog kurmaya çaba sarf etmediğini dile getirdi. Bazı devletlerin, ayrımcılığı önlemek adına gerekli hukuki reformları yapmamak için gelenekleri, kültürü ve toplumsal rızayı gerekçe gösterdiğini belirtti. Hem uluslararası kuruluşların hem de sivil toplumun din veya inanç konularında hak temelli bir şekilde çalışması, dinî liderlerle ve topluluklarla diyalog kurması ve bu iki alan arasında bir köprü olması gerektiğini vurguladı.

Haidar ayrıca, CEDAW olarak özellikle sivil toplumun yaptığı araştırmalardan sıklıkla faydalandıklarını da dile getirdi. Yurttaş hareketlerinin önemine değinerek BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin başlattığı, dinler ve insan hakları arasında bir diyalog kurmayı amaçlayan “Haklara Yönelik İnanç”ın (İnançlar Hakları Destekliyor Girişimi) oldukça etkili bir girişim olduğundan bahsetti. Ayrıca, girişimin “Beyrut Deklarasyonu”nda yer alan 18 taahhüde dikkat çekerek, bu girişim kapsamında birçok inanç ve din liderinin tartışmalara katılarak hakların geliştirilmesine katkı sağladığını belirtti. Bunun yanında, cinsiyet eşitliği alanında çalışan uzmanların din veya inançlara, STK’ların araştırmalarına ve dinî liderlerin görüşlerine hâkim olması gerektiğini belirtti.

Haidar, CEDAW Komitesi olarak, din veya inanç özgürlüğü girişimleri sayesinde daha fazla somut öneri ve iyi uygulamaları sunabildiklerini aktardı. Fas’taki reform sürecinden bahsederek dinî aktörlerle yapılan diyaloğun önemli ve etkili sonuçları olabileceğini vurguladı. Özellikle kadınların kendi inançları ve hakları konusunda söz aldıklarında ve kadınlara alan açıldığında bunun önemli bir değişim aracı olabileceğinden bahsetti. Bunun yanında kadın hakları aktivistlerinin ve akademisyenlerin çalışmalarının, sürdürülebilir bir değişimin parçası olabilmeleri için siyasetçiler tarafından yakından izlenmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca, dinî metinleri bilen ve yorumlayan kadınlarla kadın dinî önderlerin artmasının değişim için oldukça önemli olduğu vurgulayarak buna yönelik çalışan kişilerin özellikle korunması gerektiğini aktardı. Son olarak, BM Din veya İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü Ahmed Shaheed’in toplumsal cinsiyet eşitliği ve inanç özgürlüğü kesişimini ele aldığı raporun hem kadın hakları hem de LGBTİ hakları alanında çalışan kişiler için önemli bir rehber olabileceğini dile getirdi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu