Arşivİnanç Özgürlüğüyle İlgili Haberler

AK Parti Önerisi:Din veya İnanç Özgürlüğünde Seçici İlerleme / AK Party’s Proposal: Selective Progress in Freedom of Religion or Belief

anayasaizleme.com / 20.07.2012, Mine Yıldırım

Summary in English below.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu temel hak ve özgürlüklerde düşünce, din veya inanç özgürlüğüne hakkı hükmünü ele aldı. Basına yansıyan haberlerden AK Parti’nin önerisinin içeriğini ve CHP’nin laiklik ilkesini koruma kaygısıyla ileri sürdüğü itirazları öğrenebildik. AK Parti’nin önerdiği metin yaratacağı sonuçlar itibariyla ne anlama geliyor ve Türkiye’nin uluslararası hukuk yükümlülükleri ve toplumsal talepler ışığında nerede duruyor? Metin bir yandan din veya inacın açıklaması hakkının kapsamını genişletirken, bu hakkın ruhuna aykırı bir şekilde, zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi (DKAB) derslerinin devamını öngörüp ve vicdani ret hakkını tanımayarak özgürlük alanını seçici bir şekilde genişletiyor.

Öneri şöyle:

“(1) Herkes din, vicdan ve inanç hürriyetine sahiptir.  Bu hak, tek başına veya topluca, açık vaya kapalı olarak ibadet, eğitim, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle dinini veya inancını yaşama, açıklama, din ve inancını değiştirebilme hürriyetini de içerir.”

AİHS Madde 9’da yer alan “düşünce” özgürlüğüne yer verilmemesi, inanç özgürlüğüne dair daha dar bir anlayışı yansıtıyor.  Maddenin geri kalanı AİHS metniyle benzerlik gösteriyor. Din veya inancın ibadet, eğitim, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle açıklanmasının güvence altına alınması, din veya inancı açıklama hakkının kapsamını genişletecek.[1] Ancak AK Parti’nin önerisindeki dini veya inancı “yaşama” ifadesi yasal bir terim değil ve muğlak. Bir din veya inancı yaşamakla açıklama arasında nasıl bir fark var? Burada uluslararası hukuktaki metne sadık kalarak sadece “açıklama” kelimesinin kullanılması akla uygun olacak.

Mevcut Anayasa’da sadece ibadet hakkı korunuyor. Uygulama, öğretim ve dini tören yapma hakkı açıkça ifade edilerek korunmuyor. Din eğitimi ve öğretimi ise, “devlet gözetiminde yapılır” denilerek düzenleniyor. Din veya inancın yeni alanlarda açıklanmasının korunması bu hakkın kapsamının genişletilmesi açısından son derece önemli. Burada anahtar kelime “uygulama” çünkü ibadet, öğretim ve dini tören hepsi uygulama içerir, ancak bize hakkın ne kadar çeşitli alanlarda uygulamaları olacağını hatırlatır. İbadet ve uygulama, inancı ifade eden ibadetin kendisinin yanı sıra ibadet yeri kurma, dini bayram ve dinlenme günlerini kutlamayı ve anmayı da içerir. Uygulama, dinsel sembol, namaz, oruç, kılık kıyafet gibi pekçok açıklamayı koruma altına alcaktır. Öğretim ise, din görevlisi yetiştirme, dini okullar açma, dini yayma ve bunun için gerekli materyallerin hazırlanması gibi din veya inanç özgürlüğünün meşru açıklamalarını koruyacak. Dini tören ve uygulamalar sünnet, vaftiz, Bar-mitzvah gibi törenleri de kapsar.

Din veya inancı değiştirme özgürlüğüne yer verilmesi düşünce, din veya inanç özgürlüğünün bir gereğini ifade ediyor. Bu hakkın tanınmadığı Orta Doğu ülkelerine örnek oluşturması açısından da önemli olabilir.

“(2) Kimse ibadete, dini uygulama ve törenlere katılmaya, dini inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz ya da bunları yapmaktan men edilemez. Dini inanç, düşünce, kanaatlerinden ve inancının gereklerini yerine getirmekten ya da getirmemekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tabi tutulamaz.”

Bu metin aslında zaten birinci paragrafta korunan hakkın kapsamı içinde olduğu için ayrıca ifade edilmesine gerek olmadığı söylenebilir. İkinci cümle din temelinde ayrımcılığa karşı özel bir kural gibi de algılanabilir.

“(3) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Din eğitimi ve öğretimi kişilerin kendisinin, küçüklerin ise kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.”

Son paragraftaki üç düzenleme sonuçları itibariyle çok önemli. Birincisi, devletin eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken anne babanın çocuklarını kendi inançları doğrultusunda yetiştirme hakkına saygı duyması uluslararası sözleşmelerle uyumludur. Fakat basında yer alan bazı değerlendirmelerde ileri sürüldüğü gibi, devlet için, anne babanın istediği dine uygun ders sunma veya ebeveyinlerin istediği eğitim için mali destek sağlama (Belçika Dil Davası, 1968) yükümlülüğü yaratmaz. Buradaki yükümlülük daha çok sakınmayı ima ediyor. Örneğin, herhangi bir dersin içeriği- sadece din dersi değil- anne babanın inançlarıyla çelişiyorsa çocuk dersin o kısmından muaf olabilir. Ancak ders çocuğun kendi hakları açısından gerekli ise, örneğin sağlık dersi gibi, o zaman anne babanın haklarına öncelik verilmeyebilir.

İkincisi, zorunlu DKAB dersinin devamı önerisi, düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkıyla bağdaşmayacak ve bu hakkın ruhuna aykırı bir düzenlemeyi devam ettiriyor. AİHM’nin Zengin Türkiye davasındaki kararına, Danıştay’ın kararlarına ve bu dersin zorunlu olmasına karşı çıkan toplum kesimlerinin eleştirilerine karşın hükümetin  iradesinin belirleyici olduğu bir konu olmaya devam ediyor. Dersin içeriği, Aleviliği de içerecek şekilde değiştirilmesine karşın Eğitim Reformu Girişimi’nin son izleme raporunda belirtildiği gibi önemli sorunlar içeriyor.[2]

Üçüncüsü, din öğretimi küçükler için anne babanın isteğine bağlanıyor. Burada çocukların gelişen kapasitelerine göre kendi din veya inanç özgürlüklerini kullanma haklarının dikkate alınmaması bir eksiklik (Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 14). Hep anne baba kullanacaksa çocuğun din veya inanç özgürlüğü hakkı neyi içeriyor?

Vicdani ret hakkına yer verilmemesi büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Vicdani ret hakkı ve alternatif sivil hizmete yer verilmesi hem Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın gençlerin taleplerine yer verdiği anayasa görüşünde hem de uzun süreden beri Savaş Karşıtları, İnsan Hakları Vakfı, Mazlum-Der ve başka sivil toplum kuruluşlarının önerilerinde yer alıyor. Avrupa Konseyi vicdani ret hakkının tanınmasını şart koşuyor. Ayrıca Avrupa Birliği’nin Temel Haklar Şartı da vicdani ret hakkını güvence altına alıyor (Madde 10). Yeni anayasa’da vicdani ret hakkının tanınmaması hükümetin, uluslararası yükümlülüklere ve toplumsal taleplere karşın sahip olduğu güçlü kırmızı çizgilerinin belirleyi olduğunu gösteriyor.

AK Parti’nin önerisinde din veya inanç özgürlüğünün hangi koşullar altında sınırlanabileceğinin belirtilmemesi bir eksiklik. Din veya inancı açıklama özgürlüğü kesin ve sınırlanamaz bir hak değil.  AİSH’ne göre “ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir”. Anayasa’da düzenlenecek genel sınırlama hükümleri yerine kendisine bağlı belirli bir sınırlama hükmüne yer verilmeli.

Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.

Summary

AKP’s proposal on the right to freedom of religion or belief protects the rights to have and change religion or belief. It also protects the right to manifest religion or belief alone or together with others, in public or closed areas, in worship, education and teaching, practice and performance of religious rituals. However, it does not recognize the right to conscientious objection to military service. Not does it abolish the compulsory Religious Culture and Knowledge of Ethics lessons. 

_____________________________________________________________________________________________

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu