KütüphaneYayınlar

AİHM Zengin Grubu Kararları / Değişim Potansiyeli ve Etkisizlik 

Zengin grubu kararlarının toplumsal değişimde etkili olma potansiyeli yüksek kararlar olduğuna kuşku yok. Bu kararlar hem üst düzey siyasetçilerde hem de tabanda yankı uyandırdı. Kararların uygulanmasıyla ilgili başta Alevi toplumu olmak üzere çeşitli inanç grupları, sendikalar, insan hakları ve düşünce kuruluşları görüş açıkladı. Gerek ulusal süreç gerekse BK’daki süreç henüz etkili olmasa da, kararların sağladığı olanakların değerlendirilmesiyle eğitim hakkı ve inanç özgürlüğünün kesişiminde yer alan önemli konularda ilerleme sağlamak mümkündür. Bu nedenle insan haklarıyla ilgilenen tüm taraflar bu önemli kararların yolunu açtığı uluslarası ve yerel süreçlere dahil olmalıdır.

Bu makale Güncel Hukuk Dergisi’nin Mart 2016 Sayısında yayınlanmıştır.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) derslerinin içerik ve uygulama biçimi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 1 Sayılı Ek Protokolü’nün 2. Maddesinde korunan eğitim hakkı kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iki kararına konu oldu.  Söz konusu hükme göre “Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama hakkına saygı gösterir”. AİHM gerek 2007 yılında verdiği Hasan ve Eylem Zengin – Türkiye kararında gerekse 2014 yılında verdiği Mansur Yalçın ve Diğerleri – Türkiye kararında Türkiye’nin eğitim hakkını ihlal ettiğine hükmetti. Ne var ki, 2007’deki kararın üzerinden 10 yıla yakın bir süre geçmesine karşın hala DKAB derslerine ilişkin olarak velilerin ve öğrencilerin inanç özgürlüğü hakkını ihlal etmeyecek bir düzenleme yapıl(a)madı. Bu konuda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (BK) izleme süreci ve Türkiye içinde kararın uygulanmasına ilişkin olarak çeşitli aktörleri içeren süreçler ne yazık ki etkili olmaktan uzakta.

DKAB dersleri 1982 yılında anayasal bir kural gereği okullarda okutulan zorunlu dersler arasına girdi. Haftada bir saat olmak üzere dördüncü sınıfta başlayıp lisenin son sınıfına kadar eğitim öğretim programında yer alan derslerden Musevi ve Hristiyan öğrenciler muaf olmak hakkına sahip.  Derslerin içeriği ve sınıftaki uygulamaları ise inanç özgürlüğüyle ilgili uyumu açısından ilk yıllardan günümüze kadar bir yandan hararetli tartışmalara bir yandan da yerel, yüksek ve uluslarüstü mahkeme kararlarına konu olmuştur.

DKAB derslerine ilişkin AİHM’nin temel tespitleri şöyle: 1) Ders nesnel, çoğulcu ve eleştirel değildir, farklı dinler ya da inanışlara ilişkin yeterli bilgi içermemektedir. Dolayısıyla, zorunlu tutulamaz (Zengin kararı); 2) Eğitim sistemi dini öğretim alanında anne ve babaların inançlarına saygı duyulmasının sağlanması amacıyla uygun araçlarla halen donatılmamıştır (Mansur Yalçın kararı); 3) Mesele, Hasan ve Eylem Zengin davasında olduğu gibi, yapısal bir sorundan kaynaklanmaktadır (Mansur Yalçın kararı); 4) Öğrenci velilerinin dini veya felsefi inançlarını açıklamaya zorlamayacak elverişli muafiyet şartlarının gecikmeksizin oluşturulması gerekmektedir (Mansur Yalçın kararı).  AİHM, benzer ihlallerin oluşmaması için yapılması gerekenlerle ilgili yol gösteren aktif bir aktör olarak Türkiye’de bu konuda nasıl bir değişimin olması gerektiğine işaret ediyor. Öte yandan, AİHM kararında çocuğun inanç özgürlüğünü dikkate almamasını ve başvurucuların 9. Madde ve 14. Maddede korunan haklarının ihlal edilip edilmediğinin incelenmesine gerek olmadığına ilişkin değerlendirmesini zayıf birer unsur olarak not etmekte yarar var.

Türkiye, Zengin kararı sonrasında DKAB dersi programını ve kitaplarını değiştirerek 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında uygulamaya başladı. Mevcut program gerek içerik gerekse uygulama açısından sorunlu olmaya devam etmekte.  Eğitim Reformu Girişimi tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada yeni program, insan hakları standartları ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından yayınlanan Devlet Okullarında Dinler ve İnançların Öğretimi Hakkında Yol Gösterici Toledo İlkeleri temel alınarak değerlendirildiğinde özetle şu sonuca varılmıştır: Her ne kadar İslam içindeki çeşitliliği yansıtmakla çoğulcu din öğretimi olma yolunda önemli bir gelişme sağlandığı söylenebilir olsa da, DKAB dersleri “din eğitimi” niteliğini korumaktadır.  DKAB derslerinin zorunluluğunu savunan ENSAR Vakfı dahi içeriğin daha kuşatıcı olmasına ve muafiyet kapsamının genişletilmesine açık bir görüş yayınlamıştır.

Ne var ki, Türkiye Hükümeti, Mansur Yalçın ve diğerleri / Türkiye kararı sonrasında 21 Aralık 2015 tarihinde kararın infazını izlemekle sorumlu BK’ya son derece zayıf bir eylem planı sundu. Buna göre Türkiye 2016 yılı sonuna kadar bir tavsiye kararı alacak olan geniş katılımlı bir çalışma grubu oluşturacak. Çalışma grubu Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) eşgüdümünde Başbakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı, eğitim, ilahiyat, sosyoloji ve tarih alanlarında çalışan akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarından katılımcılardan oluşacak. Başka ülkelerdeki uygulamaları inceleyecek olan çalışma grubunun raporu MEB’e iletilecek ve Bakanlık benzer ihlallere neden olmayacak şekilde genel önlemler alınması için gerekli kararları alacak.

2007 yılında ilk ihlalin üzerinden 10 yıla yakın bir süre geçmiş olması göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin farklı  ülke uygulamalarını incelemek için ihtiyaç duyulacak süreden çok daha fazlasına bugüne kadar sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir.  Bu durumda ortaya koyduğu eylem planı geç kalmış ve yetersiz olduğu için kabul edilemez niteliktedir. Ayrıca, 2016 sonuna kadar çalışacak olan çalışma grubunun tavsiyesiyle karar alacak MEB’in yapacağı değişiklik en erken 2017-2018 eğitim öğretim yılına yetişecektir. Şayet Türkiye benzer ihlallerin yaşanmaması için bu kadar geç adım atabilecekse ivedilikle isteğe bağlı muafiyet hakkını tanımalıdır.

BK Zengin grubu kararlarını standart izleme altında izlediği için Türkiye’nin eylem planını Sekreterya izliyor olacak. Ancak bu denli karmaşık ve yapısal bir sorunun, neden olduğu mağduriyetin de nitelik ve nicelik açısından önemi göz önünden bulundurulduğunda, nitelikli izleme sürecine alınması gereklidir. Bu şekilde BK aktif bir rol oynayarak bir takvim çerçevesinde karara ilişkin genel önlemlerin alınmasında etkili olabilecektir. Uygulama süreciyle ilgili olarak BK’nın ara karar alması mümkün ve etkili olabilir.  Gerek nitelikli izlemeye geçilmesi gerekse ara karar alınması için Zengin grubu kararların uygulanma(ma)sı ile ilgili olarak ilgili insan hakları kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve inanç topluluklarının BK’ya bilgi vermesi etkili olacaktır. Bugüne kadar BK’ya Türkiye’den sivil toplum kuruluşlarının konuyla ilgili sundukları görüşler az sayıdadır.

Zengin grubu kararlarının toplumsal değişimde etkili olma potansiyeli yüksek kararlar olduğuna kuşku yok. Bu kararlar hem üst düzey siyasetçilerde hem de tabanda yankı uyandırdı. Kararların uygulanmasıyla ilgili başta Alevi toplumu olmak üzere çeşitli inanç grupları, sendikalar, insan hakları ve düşünce kuruluşları görüş açıkladı. Gerek ulusal süreç gerekse BK’daki süreç henüz etkili olmasa da, kararların sağladığı olanakların değerlendirilmesiyle eğitim hakkı ve inanç özgürlüğünün kesişiminde yer alan önemli konularda ilerleme sağlamak mümkündür. Bu nedenle insan haklarıyla ilgilenen tüm taraflar bu önemli kararların yolunu açtığı uluslarası ve yerel süreçlere dahil olmalıdır.

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu